Üç harfliler

Gevher Hatun

Bir büyüğüm bana yıllar önce şöyle aktarmıştı;. “Bizim milletimiz iyidir hoştur ama bir kötü huyu vardır, iyiliğinin de kötülüğünün de ayarı yoktur”.

Cümlenin anlamını bugün idrak ediyorum maalesef.

ALINTI

Bin bir umutla 16 yaşında yaptığım yanlış evlilik nedeni ile ömür hazinemden tam 17 yılı heba etmiştim. Aslında evlendiğim gecenin sabahında yanlış biri ile hayatımı birleştirdiğimi anlamıştım; fakat, biraz çaresizlik, biraz aile baskısı, biraz çevre baskısı derken yitip giden yıllar ve beraberinde sağlık sorunları...

Tüm çabalarıma rağmen hiçbir düzelme olmadığı gibi dahada vahim hale gelen evliliğimi tek taraflı fes etmem gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bu evliliğin tek feda edileni bendim. Bir gece benim dahi kendime şaşırdığım bir şey yaptım ve kül haline geldiğim kabrimden çıkma cesaretini buldum. Kendi ayaklarım özerinde duracak akrabalarım ve dostlarımın manevi desteğiyle yeniden doğacaktım. Kabrimden çıkar çıkmaz boşanma davası açmış bir an önce üzerimde oraya ait ne varsa çıkarmak istiyordum, tek odak noktam namusum ve şerefimle ayaklarım üzerinde kendi yolumu çizmekti. Hayat bana bir şans daha verirse, sevebileceğim ve sevileceğim biriyle kader birliği yapmak yeni hayatımın ödülü olacaktı...

Çok fazla hayal dünyasında gezindiğimi en yakın dostumun hançerini sırtımın tam ortasında hissettiğimde anladım. Onunla başlayan ve art arda gelen darbeler, iftiralar.

Ortalık toz duman olmuş bense önümü göremez hale gelmiştim. Hiç kimse ayağa kalkmama izin vermiyor, sağlı sollu kroşelerle nakavt etmeye yemin etmişlercesine vuruyorlardı. Nefes dahi alamıyordum, bir ara kendimi uçurumun tam kenarında tırnaklarım kayalara geçmiş halde sonsuz boşlukta asılı gördüm. Yukarı baktığımda hiç yabancı bir sima yoktu; hepsiyle ya kan bağım vardı ya da aynı sofrada yemek yemişliğim. Hiçbirinin gözlerinde merhamet göremiyordum. Seyircisi bol beş çayı masasına meze olmuştum. Dudaklarında tek bir zehirli cümle vardı “biz senin iyiliğini istiyoruz”.

O uçurumun kenarında ne kadar tırnaklarım kan revan içinde kaldım ben bilirim. Akraba erkeklerinin “senin için ne yapabiliriz” derken akan salyalarına ne kadar maruz kaldım ben bilirim. Akraba kadınlarının iftiralarına, etimi yiyişlerine ne kadar şahitlik ettim ben bilirim. Ne kadar damgalandım, ne kadar kadın şiddetine maruz kaldım ben bilirim. Dizlerim üstüne kalkabildiğimde elimde benden başka hiçbir şey kalmamıştı, Yarabbi nasıl bir kaostu öyle, nasıl bir kasırga ortasında kalmıştım. İnsanlar nasıl böyle zalimdi, oysa hepsi “selamün aleyküm” diyordu. Müslümanlardı, din kardeşlerimdi, akrabalarımdı, başları kapalı, kafaları takkeliydi. Neden hiç biri bana aç mısın diye soramamıştı?

Allahım eğer seni bilmeseydim, islamı, peygamberimi bilmeseydim şu an o insanlar yüzünden (haşa) din düşmanı olabilirdim.

Zaman geçmiş ortalık yatışmıştı. Ben ise artık o eski ben olamayacak kadar evrimleşmiş, bütün iyi niyetlerimi ve tüm güzel huylarımı kaybetme derecesine gelmiştim. İnsanlar dul diyordu bana, bense kendime “üç harfli”.

Onlar bana yaptıkları tüm zulme “biz senin iyiliğin için söylüyoruz” kılıfı bularak vicdanlarını rahatlatıyorlardı, bense onları pis vicdanları ile birlikte hayatımdan çıkararak kendimi ödüllendiriyordum. Hiç kimse benim iyiliğimi istemiyordu, hepsi yalancıydı. Beni dilleri ile parçalayıp çakallara hedef edip, sonra yuvalarında eşlerine sarılıyor, yavrularını koklayıp hayatlarına mutlu mesut devam ediyorlardı.

Bense sabaha kadar yorganı ağzıma basıp böğüre böğüre ağlıyor, sabahta hayatta kalma savaşı veriyordum. Üç harfliydim ben ve hiçbir katkım ve müdahilim olmadan olayların başrolünde hep ben vardım. Varlığım görülmüyor olmasına rağmen adım duyulduğu anda tıpkı üç harfliler denildiğinde nasıl korku girdabına düşülüyorsa her ne hikmetse aynı etkiyi yaratıyordum ve onlar için açık bir tehdittim. Öyle ya, çarpabilirdim...

Ebû Hureyre -radıyallahu anh dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Dul kadın ve yoksul yetim kimselerle ilgilenmek için gayret edip koşturan kişi Allah yolunda cihâd eden kimse gibi veya gündüzü oruçla, geceyi namazla geçiren kimse gibidir.»[Sahih Hadis]

Elhamdülillah Müslümanız. Sözde mi? özde mi?

Dul kalmış bir kadını toplum olarak nasıl görüyoruz? Genellemek istemiyorum, fakat durum ne kadar değişir, onu da vicdanlara bırakıyorum.

Erkekler için dul kadın demek kolay av, heves ve nefislerine oyuncak. Kadınlara göre açık bir tehdit, kocasına, kardeşine, babasına.

Erkek olarak sülalesinde kim varsa. Peki kadın ne yapmalı başkalarının ihtirası yüzünden ölüme razı mı olmalı? Yaşam hakkı sadece kocası olunca mı var? Namus sadece evli olanda mı?

Zihniyetlerimizin çok acil değişmeye ihtiyacı var. Dul kalmış bir kadının öncelikle bir enkaz olduğunu toplum olarak kabul edelim. Bir müddet yeni hayatına adapte olma sorunu yaşayacağını, kendini onarmadan evlen dayatmalarının geri tepeceğini bilmemiz gerekir. Kadının önceliği yeni bir evlilik değil nefes alabilmektir. Bunun için baba var, amca var, dayı var ve erkek kardeş var. Hz Allah dul kalmış bir kadına seçme hakkı bırakmaksızın bu mahremleri koruyucu ve kollayıcı tayin etmiş ve mesul tutmuştur. Ahirette bunun hesabı çok çetindir. Ailesinde mahremi dul kalmış bir kadına maddi manevi sahip çıkmayıp kurdun kuşun önüne yem edenlerin vay haline…

Biz dinimizi anladık, ama maalesef yanlış anladık.

Adet ve gelenek haline getirdiğimiz bazı yanlışlarımızı alışkanlıklarımızı din diye dayattık. Komşuluk haklarımızı unuttuk komşunun namusuna göz dikmeyi namusluluk zanneder olduk. Düşmüşe el uzatmayı bıraktık, “düşmüşe birde sen vuracaksının”altını kalın çizgilerle çizdik. Liyakatsiz ve ahlaksızca bir cümle kurduk “herkes yapıyor”. Kendimizin başkalarıyla kıyaslanması bizleri fevkalade sinirlendirirken; ahlak dışı düşüncelerimizi faal hale getirmek için mazeretimiz ne yazık’ki herkes yapıyor cümlesi ile kendimizle çeliştiğimizi fark edemedik. Tıpkı kendimize yapılan en ufak haksızlığa karşı hemen “Allah ın kanunlarına sığınıp havale ediyorum” serzenişinde bulunurken; başkasının dünyasını, umutlarını ve yaşama sevincini başına yıktığımız dilimizi terbiye etmede Allah ın emirlerini görmezden geldiğimiz gibi...Ben buna şöyle yorum yapıyorum

“Herkes Hz Ömeri bekliyor ama kimse bir Ömer olmak istemiyor…"

Efendiler;

Masum değiliz. Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen sevgilinin sevimsiz ümmetiyiz. Müslümanım deyip Hz Ömer’in adaletine muhalefetiz. “Müslümanım” deyip sılayı rahim i ayıp, kusur arama hakkı olarak kullanacak kadar siyahız. “Müslümanım” deyip dul ve yetim hakkı gözetmeyecek kadar zavallı ve benciliz...

Dikkatli olun, sizi üç harfliler(Dul) değil ama Allah çarpar…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.