“Hikayesi derin olanın gülüşü engin olur” derdi ninem. Eksiler ile büyüyen çocuklar hayatlarının büyük bir bölümünü o eksik yanlarını tamamlamasını umdukları insanları aramakla geçirirler. Birkaç güzel söz tatlı bir tebessüm ile karşılaştıklarında istemsizce aç oldukları duyguları buldukları hissine kapılırlar. Normal insanların aksine karşısındakilere savunmasız ve en derin duygular ile bağlanırlar. Onların gözünde o kadar değerlidirler ki öl deseler orada hiç düşünmeden en değerli hazineleri canlarından vazgeçebilirler.
Çoğunluğa göre anlamsız ve yersiz kabul edilen bu davranış onlar için olağandır ve olması gerekendir.
Sevgilerini o kadar koşulsuz sunarlar ki muhataplarını bu anlam veremedikleri sevgi korkutur. Oysa onlar nasıl sevilmek istiyorlarsa muhataplarını da öyle severler, hepsi bu.
Sevdiklerinin kendilerine karşı her kusurunu, hatasını, saygısızlığını büyük bir sabırla sineye çekerler; kaybetme korkularının verdiği büyük özgüvensizlikle tolere ettiklerinin altından kalkamaz hale gelirler.
Samimiyetlerinden ve aşırı sevgilerinden cesaret alan bazı muhataplar, saygısızlığın ve sömürücülüğün firavunu oluverirler.
Maddi ve manevi olarak sömürülen her eksik çocuk; kırıla kırıla büyür ve gardını almayı öğrenir.
Sevginin menfaat tuzaklarına kurban edildiği, sadakatin yedeklemelerle kirletildiği, güvenin yalana satıldığı, umudun hırsızlar tarafından sermaye edildiği, kurtların kuzulardan korktuğu, kedinin nankörlüğünü insanoğluna kaptırdığı bir zamanda tek sevilmeye layık olanın baki olan Allah olduğunu öğrenir eksik çocuklar.
Ölümüne sevdiklerini ölmüş gibi unutmayı öğrenir eksik çocuklar.
Verdikleri sevgiyi ve değeri gerçekten hak edeni bulmayı öğrenir eksik çocuklar.