Hz. Eyüp, güzelliklerin üzerinde toplandığı biri.
Uzun boyu, geniş göğüslü, kalın kollu ve güçlü bacaklarıyla kuvvet timsali.
İstediği her şeyi yapabilecek, her işin üstesinden gelebilecek, heybetiyle etkileyici bir insan.
Bir insanda olması gereken her şey var.
***
Suriye bölgesinde ondan söz edilmeden anlatılacak hikâye bulmak kolay değil.
Beseniye yöresinde dağlar, ovalar, otlaklar ve buraları dolduran hayvanların sahibi de o. Bölgenin her bir yerinde onun izleri var. Allah verdikçe vermiş, dağ taş onun mal varlığı ile dolup taşmış…
Çobanları, hizmetlileri, hizmetlilerinin çoluk çocuğu, köleler, kölelerin yakınları hep onun işlerini görmek için çalışmaya devam etti.
Sadece bunlar değil, Allah kendine eş ve çocuklar ihsan etti. Onlarla hayatın bütün güzelliklerini yaşamaya başladı. Onların hayatlarına dokundu. Hayatlar onun dokunuşlarıyla güzelleşti de güzelleşti.
Bütün bu güzelliklerin yanında taşıdığı özellikleri ile de diğer insanlardan farklıydı.
İnsanların en halim selimi.
İnsanların en sabırlısı.
Öfkesine hâkim olma ve öfkesini yenme konusunda örnek gösterilecek biri…
Yoksulları giydirir, açların karınlarını doyururdu.
Herkese karşı oldukça merhametli ve mütevazı bir duruşu vardı.
Yetimleri himaye ederdi.
İhtiyaç sahiplerini görüp gözetir, onların hamiliğini yapardı.
Misafir ağırlamakta üzerine kimse yoktu.
Bütün bunları Allah'ın kendisine verdiği nimetlere şükretmek için yapardı.
Şükrederdi.
Hikmetli düşünendi.
Allah'ın lütfu ile zengin olandı.
Veren Allah olduğuna göre, verdiklerinin de istenilen yerlere harcanması gerektiğini bilir ve uygulardı.
Bunca nimet ve üstünlüklerin yanında her insana nasip olmayan bir nimet daha verilmişti kendisine. Öyle mal ve mülk ile sahip olunacak bir şey de değildi. Onu ancak Allah istediği kullarına verirdi.
Ona verdi: Elçi olarak görevlendirdi. Allah'ın peygamberlerinden biri oldu.
İbrahim, İsmail, İshak, Yakup peygamberler gibi…
Yakup Peygamber zamanında İbrahim Peygamber’in dini olan tevhit inancını tebliğ etmekti görevi. Halkın bir olan Allah'a inanmaları için didindi durdu.
Denizler gibi yayılan ekinleri vardı. Rüzgarla salınır ve olgunlaşmayı beklerdi. Ekin denizine bakan gözler kendini alamazdı. Göz alabildiğine uzanıp giden bu tarlalar/verimli topraklar Eyüp Peygamber’in varlıklarını artırmaya devam etti.
***
İnsanlar imtihan için gelirdi dünyaya.
Peygamberler de öyle. Yalnız peygamberlerin sınanmaları bazen daha çetin olabilirdi.
Yalnız kalırlar, dışlanırlar, taşlanırlar ve bazen de öldürülebilirlerdi.
Eyüp (as) için de zorlu bir dönem başladı. Çok uzun bir yolculuğa çıkar gibi. Yolun ve yolculuğun sıkıntılarıyla karşı karışa geldi. Birbirinden daha zorlu badireler bekliyordu kendisini.
Allah onu sınamaya tabi tuttu. Sınanmanın zorlukları bir bir onu buldu, yakasına yapıştı.
Verilenler geri alınmaya başladı.
Güçlü kuvvetli Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti.
Kıymet biçilemez serveti eriyip yok oldu.
Ailesi dağılıp gitti.
Hastalandı, üstelik o zamana kadar bu derece şiddetlisi görülmemiş bir hastalık.
Gücünü kuvvetini kaybetti. Hareket edemez oldu. Yemek yiyemez hale geldi.
Ayaklarının dermanı kesildi.
Muhtaçları görüp gözetirken kendisi muhtaç duruma düştü de görüp gözetilecek hale geldi.
Oğulları bir yıkığın altında kalarak öldü.
Kendine bakacak olanlar bir bir yanından uzaklaştı.
Akrabaları ve yakınları onu terk etti.
Önceden iyilik yapılanlar, yaptıkları ufak tefek iyilikleri başa kakmaya başladı.
Yaptığı iyilikler unutuldu.
Çağrıları karşılıksız kaldı.
En çok ilgiye muhtaç olduğu anda yanında kimse yoktu.
Kâle alınmamak en büyük cezaydı. Halkı bu cezayı ona layık gördü; kale alınmadı.
Ondaki hastalığın kendilerine de bulaşacağı düşüncesiyle onu yaşadıkları beldenin dışına çıkardılar. Bu şeytanın bir oyunuydu. Halk bu oyuna çabucak inanıverdi. Şeytanın oyuncağı oldular da zulmetmeye devam ettiler.
Kandırıldılar ve Eyüp Peygamber’i yerinden yurdundan kovdular.
Bütün bu olup bitenlerin kendileri için bir imtihan olduğunu/olabileceğini hiç düşünmediler. Düşüncesizce hareketlerine devam ederek onu yok saydılar. Onun peygamber olduğunu unutuverdiler…