Sınanma devam eder gider.
Bazen insan bir insanla sınanır bazen başka bir varlıkla.
Hatta kendi kendine.
Madem sen bir peygambersin. Peygamber olduğunu gösterecek bir delil göster bize. Hem sen de bizim gibi birisin. Bizden birisin. Neden sen? Belki bir melek gelseydi…
Madem geldin, peygamber olduğunu söylüyor, Allah'ın elçisi olarak O’na inanmaya çağırıyorsun.
Bizim inanmamızı istiyorsun bunu ispat et.
Bir mucize getir.
Bilinmedik bir şey olsun.
Herkesin kabul edebileceği bir şey…
Bu istekte bulunan Semud halkıydı.
Çok sıkıntılı ve korkutucu bir istekti.
Daha önce mucize isteğinde bulunan kavimler, mucizeden sonra yalanlamaya devam ettikleri için kendi sonlarını hazırlamışlardı.
Allah'ın gazabını çeken bu davranışı istemiş olmaları Semud halkı için sonun başlangıcı olabilirdi.
Zaten doğruyu bulmaya niyetleri de yoktu.
Salih Peygamberi zor durumda bırakmak içindi bütün bu istekleri ya da onu yalanlayabilmek için bir dayanak…
Allah peygamberini yalnız bırakacak değildi.
Bırakmadı da.
İster peygamberleri Salih’i denemek maksatlı olsun isterse kendi sınanmalarına zemin hazırlamış olsunlar, Allah bir dişi deve yarattı.
Semud halkının görmeye alıştığı sıradan bir deve değildi bu.
Bu bir ayetti.
Bir mucize.
Gözlerinin içine sokarcasına bir delil.
İnkarcıların inkarlarından vazgeçmesi için yaratılmıştı.
Oyun eğlence olsun diye mucize gönderilmez/gösterilmezdi.
Deveyi istemekle kendi kendilerine zorunlu bir yol çizdiler. Bu yol onları nereye götürecek bilinmezdi. Ya kurtuluşa ya da öncekiler gibi bir gazabın ta içine…
Allah'ın izniyle Salih, şöyle dedi:
“İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.” (Şuara, 26/155)
İstenen deve geldi.
Madem istediniz, işte size bir mucize.
Ama bu mucize ile ilgili uymanız gereken kurallar var. Su kaynağı çeşmeden su içme hakkı sadece onun olmalıdır.
Su önemliydi. Suyun bir gün bile olsa onlardan alınması aslında kolay kabul edilebilir bir durum değildi. Ama sustular, kabullendiler. Çünkü buna kendileri sebep olmuştu. Böyle bir şey istememiş olsalardı bunlar başlarına gelmeyecekti…
Onlar için oldukça önemli olan bu su meselesi, başlı başına bir meydan okumaydı. Bu meydan okuma karşılık buldu ve bir süre devenin su kaynaklarından su içmesine ses çıkarmadılar.
"Bu sizin için bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi; dolayısıyla bırakın onu Allah'ın arzında otlasın ve kötülükle ona dokunmayın." (Hud, 11/64)
Meydan okuma, yalnızca bir gün devenin su içmesiyle sınırlı kalmadı. İstediği yerde istediği gibi otlamasına da izin verilmesi gerekirdi. Ona dokunulmayacak ve kötü niyetlerle onun engellenmemesi de istendi…
Adım adım sona doğru bir yolculuk başladı.
Adım adım…
Allah'ın gücü kudreti ve yaratıcılığını inkâr gibi bir adım böyle başladı…
"Ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün cezasına çarpılırsınız." (Şuara, 26/156)
Devam edecek…