Cumartesi balıkları

Duran Çetin

Balıklar oynaşıyordu sahillerde.

İnsanlar gözlerini onlardan alamıyorlardı. Aslında içleri gidiyordu, bir an önce onları yakalamayı çok arzu ediyorlardı.

Balıkların bildiği bir şey olmalıydı. Kendilerini yakalamak arzusuyla yanıp tutuşan bu güruha meydan okuyormuşçasına yüzüyorlardı özgürce.

Cumartesileri hep böyle olurdu. Hiç kimse onlara ilişmez, onların oynaşmalarına çaresizlik içinde bakakalırlardı. Balıklar da bunun farkında olarak olabildiğince rahat bir şekilde yüzmeye devam ederlerdi.

İşte yine bir cumartesi günü.

Balıklar yine sahillere akın etmişti. Her yer balık kaynıyordu. Nereye baksan balıktı, adeta deniz balık olup taşmıştı.

Balıklara karşı elleri kolları bağlı bakıp kalmaları hiç hoşlarına gitmedi. Buna bir son vermek gerekirdi.

Bir çare üretmeleri ve balıkları yakalamaları gerektiğini düşünüp durdular. İsrailoğulları kendi planlarını uygulamak için uygun bir zaman bekliyorlardı.

Serbestçe yüzen bu balıklar ne kadar çok gelir getirirdi. Üstelik bol bol balık yiyebilirlerdi.

Ama verdikleri bir söz vardı onları durduran.

Gün pazara dönünce sahil tamamen boşalıyor balıklar da kalmıyordu.

Bu bir sınavdı. Deneniyorlardı yine, sınanıyorlardı verdikleri sözde durup durmayacakları konusunda…

Allah, kullarını çeşitli şekillerde imtihan eder. İmtihan şekilleri her insan ve topluluğa göre değişebilirdi. Sınandıkları şeyler farklı olabilirdi. İnsanların ilâhî kanuna itaatten yüz çevirdiği, küfür, isyan ve itaatsizliğin arttığı zamanlara dikkat etmek gerekirdi. Toplum içinde bu isyancı insanların sayılarının çoğaldığı zamanlarda, Allah bu kimselere çok cazip gelen, düşüncelerini bozucu ve saptırıcı şeylere götüren kapıları önlerine açar da açardı. Böylece onların, kötü niyetleri açığa çıkar ve sadece gerekli fırsat ve imkân bulamadıklarından bir türlü yapamadıkları suçları işleyiverirler.

Kimler denenmemişti ki; ilk önce Âdem ve Havva ile başlamıştı bu sınanma. Tarih içinde de birçok kavim ve millet bu sınamadan geçmişti.

Daha önceleri İsrailoğulları, ibadet için tatil günü kabul edecekleri, dünya işleri ile uğraşmayıp, kendilerini ibadete verecekleri bir istirahat günü belirlemesini istemişlerdi.

İstek üzerine kendilerine cumartesi günü tayin edilmişti... Onlar bugünde hiçbir iş yapmayacaklardı, sözleri vardı bu hususta.

Onları eğitmek, kışkırtıcı, ayartıcı arzu ve isteklerinin yolunu açmak içindi balıkların sahilleri doldurmaları.

İsrailoğulları'ndan bir grup, bu sefer de Allah'ın kendilerine zorunlu kıldığı sınava fazla direnemedi. Cumartesi günleri deniz kıyısında balıklar onların gözleri önünde kaynaşıyorlardı. Rahat tutulabilecek, kolay avlanabilecek biçimde geziniyorlardı. Kendi kendilerine yükledikleri Cumartesi yasağı yüzünden bu balıkları kaçırıyor ve onlara dokunmuyorlardı!

Cumartesi günü geçip normal avlanma günleri geldiğinde ise balıkları, cumartesi gününde olduğu gibi çok yakından ve apaçık göremiyorlardı.

“Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri (n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.” (A’raf,7/163)

O sırada onlardan bir kesimin arzu ve istekleri bu aldatıcı olay karşısında harekete geçmiş, azimleri kırılmış, Rablerine verdikleri söz ve yaptıkları antlaşmayı unutmuşlar, cumartesi günü avlanmak için hilelere başvurmaya başlamışlardı.

Deniz sahilindeki kasabanın ahalisinden bir kesim, avlanmaları yasak olan cumartesi gününde balıkların önüne setler çekiyor ve onların çıkış noktalarını kapatıyorlardı. Pazar günü olunca, gidip bütün balıkları topluyorlardı. Sonra da cumartesi günü avlanmadıklarını söylüyorlardı.

Buna rağmen içlerindeki bir grup onların bu yaptıklarından rahatsızlık duyuyor, yaptıkları hilelerin yanlış olduğunu söylemekten geri kalmıyorlardı:

Hani o kasabalılardan bir grup “Allah'ın yok edeceği ya da ağır bir azaba çarptıracağı bir topluma ne diye öğüt veriyorsunuz.” dedi” (A’raf,7/164)

Karşı duruş göstermeyen bir başka grup, iyiliği emretmeye ve kötülüğü önlemeye çalışanlara şöyle diyordu: Allah onları helâk edip cezalandırdıktan sonra sizin bu uyarılarınızın ne yararı olacaktır? Zaten onlar vazgeçmeyeceklerdir. Ne faydası olacak?

Bu yaklaşıma öğüt verenler:

“Rabbinize karşı haklı bir mazeretimiz olsun ve ola ki kötülükten sakınırlar.” dediler. (A’raf,7/164)

Kendilerine nasihat ve öğüdün fayda vermediği şaşkınlar, azgınlıklarını sürdürünce sonlarını da kendileri belirlemiş oldular…

Allah'ın hükmü onlara hak oldu ve sakındırdığı şey gerçekleşti.

“Onlar kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca kötülükten sakındıranları kurtardık ve zalimleri, yoldan çıkmışlıkları yüzünden ağır bir azaba uğrattık.” (A’raf,7/165)

Allah'ın hükmü hak oldu ve sakındırdığı şey gerçekleşti. Kötülüğü engellemeye çalışan ümmet felâketten kurtuldu. İsyankâr olanları da ağır bir ceza yakalayıverdi.

“Sakındırıldıkları kötülüğü ısrarla ve küstahça işlemeye devam edince kendilerine “birer aşağılık maymun olunuz” dedik.” (A’raf,7/166)

Ol! der, oluverir. Hepsi bu kadar…

Onlar da aşağılık maymunlar oldular.

Ardı arkası gelmeyen günahlardan bir süre sonra onların bu tutumları, Yahudilerin lânetlenmelerine yol açtı. Peygamber'e iman edenler ve onun izinde gidenler bu hükmün dışında tutulmuştu:

“Hani Rabbin açıkça bildirdi ki, işkencelerin en ağırını tattıracak zorbaları kıyamet gününe kadar Yahudilerin başlarına musallat edecektir. Hiç kuşkusuz Rabbin çabuk cezalandırandır ve yine O, hiç kuşkusuz bağışlayıcı ve merhametlidir.” (A’raf,7/167)

Bu, çıktığı andan itibaren gerçekleşen ve sonsuza kadar geçerli olan bir izindir. Yahudiler ne zaman toparlanmış, palazlanmış, yeryüzünde azgınlığa ve isyankârlığa kalkmışlarsa, Yüce Allah, bu zalim, bedbaht, dönek ve isyankâr Yahudilere ağır bir darbe indirecek kullarından bir grubu göndermiştir. Çünkü bunlar, bir günahtan ancak başka bir günaha girmek için vazgeçerler. Bir sapıklıktan ancak diğer bir sapıklığa saplanmak amacıyla dönüş yapabilirler.

Yüce Allah, süratli cezalandırma sıfatıyla çarptırılmayı hak edenleri anında yakalayıverir. Nitekim deniz sahilindeki kasaba halkını da bu şekilde yakalayıvermişti.

Günahları nedeniyle ne mahcup oluyorlar ne de pişmanlık duyuyorlar. Hatta eğer başka bir imkân ellerine geçse, hemen aynı günahı işlemekten kaçınmıyorlar. Ne alçak insanlardır onlar! Kendilerini dünyanın liderleri yapan kitaba varis olmalarına rağmen onlar, bu dünyanın geçici ve değersiz şeylerinin peşine düştüler. Böylece, onlar, adalet ve doğruluğun bayraktarları, fazilet ve ıslahın öncüleri olma yerine, bu dünyaya sefil tapıcılar oldular.”

Allah, hükümlerine isyan edenleri cezasız bırakmazdı, bırakmadı da…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.