Burası dünya

Duran Çetin

Burası dünya.

Kimilerine göre sırlı bir yer.

Sırrı çözebilmek için gelinir.

Sır çözülemeden gidilir.

Bu sırrı çözenler memnun ve bahtiyar olur.

Dünyadaki sırrı çözemeyenler arkasından koşa koşa yorulur.

Yorulur da bir kere bile olsa dünyada neden var olduğunu düşünmez.

Bunlar için kuralları dünya/dünyalıklar koyar.

Kuralları koyanlar çoğaldıkça çoğalır.

Yöneticiler, kendilerine kul köle yapmak isteyenler, ağalar, paşalar kendilerince kurallar koyarlar. Bu kurallara da uyulmasını isterler. İstedikçe daha çok isterler. Daha çok itaat, daha çok pohpohlanma…

Dünya, yetkin olanların etkisindedir: Kimi zaman bir zenginin, kimi zaman bir liderin, kimi zaman bir ordunun, kimi zaman bir ülkenin.

Etkilemek, yönetmek iflah olmaz bir zehir taşır ve bu zehri etki alanında kullanır. Zehir etkisini gösterdikçe tabi olanlar çoğalır ve istekleri yerine getirilenler büyüdükçe büyür.

***

Burası dünya.

Burada kurallar ilahidir.

Kuralları Allah koyar ve kıyamete kadar bu kurallar sürer gider.

Burada gerçek hüküm sahibi Allah’tır. Gerçek güç sahibi, gerçek hâkim, gerçek yaratıcı odur.

Onun dedikleri geçerlidir. Kalıcıdır. Meridir…

Diğerlerinin koyduğunu sandığı hükümler geçicidir. Hükümsüzdür. Belli bir süreliğine varmış gibi görünür. Sonra kaybolur. Hiç yokmuş gibi bilinmezler arasında yerini alır…

***

Burası dünya.

Burada insanlar yaşar.

İrili ufaklı canlılar da...

Kocaman bir fil de küçük bir sinek de bu dünyada yaşar.

Gözle görülemeyecek kadar küçük olanlar da…

Allah bütün kâinatı insanın emrine vermiştir.

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.” (Nahl 16/12.)

İbretlik bir durum.

Aklını kullan.

Düşün.

Yaratılışı düşün. Kainattaki düzen içinde sürüp giden ahengi düşün…

Aklını kullan, düşün ve ibret al.

Bunlar senin gerçeği görmen içindir. Gerçeklerle yaşaman içindir…

Ademle başladı yolculuk. Ademoğulları ile devam ediyor. Belirli bir zamana kadar devam edecek…

Bu dünya nimetlerle donatıldı.

Gökten yağmur indi.

Toprak tohumu bağrına bastı, bekletti, besledi ve nimet olarak insanlara ve diğer canlılara sundu.

Yararlandı herkes. Çünkü Allah'ın kanunu bu.

Nice meyveler ve sebzeler kuru bir tohumla canlandı. Canlandı, yaprağa durdu, çiçeklendi ve meyve olarak insana sunuldu.

Anlamak isteyenler için bu başlı başına bir ibret vesikası, başlı başına bir uyarı.

İnsanlar çoğaldıkça çoğaldılar, savruldukça savruldular. Gerçeği göremeyenler, gerçeği görmek istemeyenler, inatlaşanlar, bulunmaz olduklarını düşünenler dünyaya yayıldıkça yayıldılar…

Bunlar içinden kafirler, müşrikler ve münafıklar türedi de türedi.

Bir de inanmış olan gerçek müminler var. Onlar dünyayı, dünyanın işleyişini ve hayatın gerçek sebebini de bilirler. Allah'ın hükümlerinin dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğine inanırlar…

İşte onlar bu dünyada niye var olduklarının hesabını yapıp yaşarlar.

İşte onlar bir sınanma öyküsünün kahramanı olduğunu bilirler. Sınandıkları dünyada yaşamlarına dikkat ederler.

***

İnsanoğlu ne zaman yoldan çıksa, azıtsa ve zalimler zulmü çoğaltsa Allah uyarıcı olarak elçiler gönderdi.

İlki Âdem (as), sonuncusu da Hz. Muhammed (sav) ve arasında birçok elçiler…

Son olarak Kur'an-ı Kerim indirildi.

Uyardı, geçmiş ümmetlerin hatalarını yapmayın, diye.

Hayatı anlayın ve döneceğiniz yere hazırlık olarak iyi değerlendirin diye.

Uyardı.

Sakındırdı.

Yapılması gerekenleri sıraladı.

Her şeyi anlaşılır bir şekilde, açıkça ortaya koydu.

***

Burası dünya.

Haramı helal sayanlar oldu.

Helale de haram diyenler…

Deme!

Bu haddi aşmaktır.

Haddi aşanları da Allah sevmez.

Helal de haram da Allah'ın hükmündedir. Çünkü hükmü Allah koyar.

“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında müminler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf, 7/32-33.)

Hz. Peygamber bir gün kıyametle ilgili bilgiler verdi sahabilerine. Bunun etkisinde kalan birçok sahabi, daha çok sevap kazanmak için, Allah’ın helal kıldığı bazı şeyleri, kendilerine haram kıldılar.

Allah Teâlâ şöyle uyardı onları:

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87.)

Hz. Muhammed (sav) döneminde bazı sahabiler birçok nimetten el etek çektiler.

Yeme-içme konusunda geri durdular.

Kimisi evlenmekten uzak durdu, evlenenlerin bazıları da evlilik hayatının icaplarını yerine getirme konularında gevşek davrandılar.

Niyetleri züht ve takva içinde yaşamaktı.

Daha çok sevap kazanmak ve böylece ahirete hazırlıklı olmaktı…

Ama bu davranışlar hem kendilerine hem de ailelerine zarar vermeye başladı.

Helal kılınan şeyi Müslümanın kendine yasaklaması yanlıştı.

Hükmü Allah koyduysa kula ancak ona uymak düşerdi.

Peygamber uyardı onları:

“...Vallahi ben sizin, Allah’tan en çok korkanınızım. Ama bazen oruç tutar, bazen de bırakırım. Namaz kılar, uyurum da. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden ayrılırsa, o benden değildir.” (Buhârî, Nikah, 1; Müslim, Nikah, 5.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.