Zavallı bir insan olduğunu bir türlü kabul etmedi.
Edemedi.
Çünkü etrafında bir duvar örülmüştü.
İlahlık davası güdüyor ve her fırsatta bunu öne çıkarıyordu.
Bu duvar içindeki hayat ile dışarıdaki hayat aynı değildi. İçerden dışarıya yayılan bir korku ortamı vardı. Elinde bulundurduğu devlet gücü herkesi korkutuyor ve hiç kimse gerçekleri düşünmek istemiyordu. Başına neler geleceğini bilemeyenler onun yöneticiliğini alkışlamaktan başka bir yol bulamıyorlardı.
Allah her şeyi isteği zaman yaratır, ol der oluverirdi. Yakma dediği zaman da ateş yakmazdı/yakamazdı…
İbrahim, onunla hiç tartışmaya girmedi. Verdiği örneğin ne kadar sığ olduğunu anlaması için onun anlayacağı bir dil ile seslendi:
“Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/258)
Nemrut sustu ve yutkundu.
Diyecek bir şey bulamadı.
Ne diyebilirdi ki?
Madem ki ilahlık iddiasında bulunuyorsun, öyleyse yap bakalım bunu…
Kalakaldı. Verecek bir cevap bulamadı.
Düşünseydi bir kere.
Sadece bir kere düşünseydi.
Bırak Allah'ın emri dışına çıkmayan gezegen ve gökcisimlerine hükmetmeyi kendi vücuduna bile hükmedemeyeceğini anlardı: Saçlarının ağarmasının önüne geçemeyeceğini, tırnağının ve saçının uzamasına bile karışamayacağını…
Düşüncesiz adam.
Kibirli ve aklını kullanamayan adam.
Düşünmedi, aklını da kullanmadı.
Nefsine güzel gelen içinde bulunduğu bu duruma devam etti.
Laf anlamadı söz dinlemedi.
Hadi bakalım madem ilahtın neden sustun kaldın?
Neden verecek bir cevabın kalmadı?
Yoksa sen sahte misin?
Sahtecilik içinde oyalanıp duruyor, debelenip batıyorsun…
Zalimsin sen zalim.
En büyük zalim.
"Allah zalimlere hidayetini nasip etmez."
Sen hakikatten uzakta ve anlamak istemez tavırda olduğun sürece doğruyu bulamazsın.
Ancak Allah'ın kulluğuna tabi olursa, indirdiği kitabının hükümlerine ve peygambere tabi olursa Allah da onları hidayetine ulaştıracaktır. Hidâyet Allah’ın elindedir.
Bu gerçeklik ile sarsılan Nemrut yerle yeksan olmuş konumunu kurtarmak için yine şeytanca düşüncelere esir oldu.
Şeytan onu aldattı.
Aldandı, daha öncekiler gibi.
Ancak bunu yaparsa halkının yanındaki otoritesini korumuş olacağını düşündü.
Halkının yanında konumunu ve gücünü sağlamlaştırmak için insani duyguların kabul edemeyeceği bir fikre saplanıp kaldı.
Bataklığa saplanır gibi.
Bu fikri ona danışmanları, akıl daneleri, yandaşları fısıldadı. Nemrut’u bu yol üzere tutarak kendi çıkarlarının devamını sağlamak isteyenlerdi bunlar.
Ya da bu fikri Nemrut ortaya attı da danışmanları bulunmaz bir fikirmiş gibi alkışladılar da alkışladılar…
Bir teklif duyuldu.
Yürekleri dağladı.
Yakıp kavurdu.
Kabul edilebilir değildi.
Bir insan asla kabul etmezdi/edemezdi.
İnsanlıklarını kaybedenler getirmişti bu teklifi.
İnsanlık dışı bu teklife, sadece “Yazık/yazıklar olsun!” denebilirdi.
Devam edecek…