Allah size bir sığır kesmeyi emrediyor

Duran Çetin

Kısa anlatım ile derinliğine bir manzara…

Meçhulün kucağında ilerleyen bir olay...

Başlarına ne geleceğini bilmeden, Allah’ın emirlerini dinlemek gerektiğini öğrenemeyen, öğrenmek istemeyen bir kavmin yaptıklarıydı satırlar arasından çıkıp geliveren…

Kavmin denenmeleri devam ediyordu. Bu kaçıncısıydı, hiç düşünmüyorlardı. Bu defaki sınanmanın neticesini onlar da kestiremiyorlardı.

Denenmek kolay değildi elbet. Her denenmenin bir zorluğu, stresi ve korkusu olurdu. Öncekilerin yaşadıklarına rağmen hala inatlarına devam eden kavim, bu defa Allah’ın kendilerinden isteği karşısında şaşırıp kaldılar.

Musa Peygamber kavmine, “Allah size bir sığır kesmeyi emrediyor.” dedi. (Bakara, 2/67)

Söyleyen önemliydi.

Allah'ın rahmeti ve emri ile kendilerini Firavun’un esaretinden kurtarmış olan liderleriydi. Üstelik bu direktifin kendi emri olmadığını, Allah’tan geldiğini belirtiyordu.

Buna karşılık kavminin verdikleri cevap, oldukça seviyesizceydi; küstahlık, edepsizlik, bayağılık kokuyordu. Kendilerini kurtuluşa, huzura ve özgürlüğe götürmek için çabalayan peygamberlerini alaycılıkla, dalga geçmekle suçlamaktan geri kalmadılar.

Allah'ın emrini alay ve maskaralık malzemesi yaptılar. Allah’ın bu isteğini duyunca, kendilerine gelip titremeleri gerekirken, sanki bir şey olmamışçasına konuşmalarına devam ettiler.

Peygamberleri Musa’ya şöyle sordular:

“Bizimle alay mı ediyorsun?” (Bakara, 2/67)

Hazreti Musa'nın yapılan bu küstahlığa karşı cevabı, Allah'a sığınmak; onları tatlı dille Allah’a karşı edepli olmaya çağırmak, yaptıklarının cahilce olduğunu kendilerine anlatmak olmuştu:

“Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım.” (Bakara, 2/67)

Bu cümle oldukça çarpıcı, vurucu ve uyarıcıydı.

Düşünceleri alt üst eden bu sözle akıllarını başlarına devşirip düşünmeleri gerekirdi. Kendilerinden istenen anlaşılır bir şeydi, yerine getirilebilirdi.

Bir sığır keserek Allah'ın emrine uymuş ve peygamberlerinin sözünü tutmuş olacaklardı.

Fakat…

İtirazcı, sözünde durmama, emirleri kafalarına göre yorumlama ve kaypak özellikleri hemen depreşiverdi.

Kavmin temel karakteristik özellikleri ortaya çıkıyordu.

Allah'a karşı olması gereken güvenin yokluğu ve peygamberlerin getirdiği mesajları kabul etmeme. Yükümlülükleri üstlenmekten kaçınma, çeşitli bahaneler ve mazeretler uydurma, kalp bozukluğu ile dil kabalığından kaynaklanan alaycılıktı yaptıkları:

“Rabbine dua et de bize o sığırın nasıl olduğunu açıklasın.” (Bakara, 2/68) dediler arsızca.

Aslında bu isteğin temelindeki düşünce, niyetlerinin kötülüğüydü. Bir manada Musa Peygamber ile alay etmekti niyetleri.

Kendilerinden ne istendiğini bildikleri halde, “Nasıl bir şeydir o?” demek istiyorlardı.

Hâlbuki istenen bir sığırdı sadece. Kavmin hedefi ise farklıydı…

Hazreti Musa, sapıtmış bir kavimle başa çıkmak için Allah tarafından görevlendirilmiş eğitici bir öğretmene yakışacak bir ağırbaşlılıkla cevap verdi:

“O sığır ne yaşlı ve ne de körpe olup bu ikisi arasında orta yaşlıdır.” (Bakara, 2/68)

Hazreti Musa, bu kısa açıklamanın ardından onlara,

“Haydi (artık) size emredileni yapıverin.” (Bakara, 2/68) diyerek kesin ve net nasihatini yaptı.

Bu çağrı, onlar için en hayırlı olandı aslında. Keşke Peygamberi dinlemiş olsalardı. İstenilen vasıfta, tarif edildiği şekilde bir sığır keserek Allah'ın emrini yerine getirmiş olsalardı. Allah'ın emrini yerine getirmenin huzuru ile dünyada belirlenen ömür nispetince yaşamaya devam etselerdi.

Yapmadılar, yapamadılar. Bildikleri üslupla devam ettiler. İleri gitmede sınır tanımaz halleriyle yine aynı alaycı yoldu takip ettikleri:

“Rabbine dua et de bize o sığırın rengini bildirsin.” dediler. (Bakara, 2/69)

Zaten hep böyle yapıyorlardı. Emir sahibi sanki kendilerinin rabbi değildi. Bu sözlerinden bile alaycılık ve kendini beğenmişlik özellikleri dökülüyordu.

Kafalarına göre açıklama istekleri, durumlarını zora sokuyordu. Kendilerince çok akıllıca şeyler söyleyerek ilahi emrin uygulanmasını engellemek isterken sona doğru yaklaştıklarının farkına varamıyorlardı. Hâlbuki kesilmesi istenen sığırla ilgili açıklama ve detay istedikçe istenen özellikler de zorlaşıyordu.

Allah'ın emrinin gerçekleşmesi için yeni bir açıklama daha geldi:

“Rabbim `o sığır görenlerin gözüne hoş gelecek parlak sarı renktedir' diyor.” (Bakara, 2/69)

Ne kocamış ve ne de körpe, orta yaşlı bir sığır…

Alacasız sapsarı renkte…

Ayrıca ne zayıf ve ne de şişman…

Görenlerin gözlerine hoş gelecek…

Sağlıklı, canlı, hareketli, gürbüz ve parlak tüylü bir inek insanların da gözüne hoş gelebilirdi.

İşte istenen de buydu. Bu özelliklerde bir inek bulacaklardı şayet itiraz edecek başka bir yön düşünmezlerse.

Duracak değillerdi elbette, durmadılar ve bir yandan kendi düşüncelerini ifşa etmeye devam ettiler. Sorularından geri kalmadılar. Bir kere daha söz konusu sığırın “nasıl” olması gerektiğini sordular:

“Rabbine dua et de bu sığırı bize iyice tanımlasın.” (Bakara, 2/70)

Bu anlamsız ve inatçı sorularla, meseleyi içinden çıkılmaz hale getirdiler. Güya verilen bilgilerin sığırları birbirinden ayırt etmeye yetmediğine bağlıyorlardı:

“Sığırları birbirinden ayırt edemez olduk.” “Allah dilerse bu karışıklığın içinden çıkarız.” (Bakara, 2/70)

Musa Peygamber görevini yapmaya devam etti ve Rabbinden aldığı mesajı onlara iletti:

“Rabbim: `O, boyunduruğa koşulup toprak sürmemiş, toprak sulamada kullanılmamış, özürsüz ve alacasız bir sığırdır' diyor.” (Bakara, 2/71)

Kesilecek sığırın özellikleri, yapmak istemediklerinden kaynaklı tavırları sebebiyle çoğalıyordu. Artık kesilecek sığır sadece orta yaşlı, sapsarı, parlak görüntülü olmakla kalmayacaktı. Zayıf, çift sürmede kullanılmamış ve sulama işlerinde hizmet görmüş olmaması da yeterli değildi. Bütün bunlar yanında beneksiz ve alacasız olması da gerekiyordu.

İş iyice karmaşık hale geldikten, aranan şartlar üst üste yığıldıktan ve serbest tercih alanı iyiden iyiye daraldıktan sonra akılları başlarına gelir gibi olduğunda şöyle dediler:

“İşte şimdi hakkı ile anlattın.” (Bakara, 2/71)

Sanki o ana kadar kendilerine anlatılanlar gerçek değilmiş gibi davranarak gerçek niyetlerini bir kez daha ortaya çıkarıyorlardı.

Bir emri basit şekilde yerine getirmek varken savsaklamak ve alay etmek düşüncesiyle bir serüvene çeviren Musa’nın kavmi “Sonunda tanımlanan sığırı kestiler. Az kalsın bunu yapmayacaklardı.” (Bakara, 2/71)

Netice itibariyle, kendilerinden istenen emri yerine getirdiler. Özelliklere uygun bir sığırı kestiler.

Ve bir sürprizdi kendilerini bekleyen.

Ya da beklemedikleri bir alana kaymıştı olayın devamı…

Onlar aralarından birini öldürmüşlerdi. Herkes bu cinayet suçunu bir başkasına atıyordu. Ortada şahit de yoktu.

Bu yüzden Allah gerçeği doğrudan doğruya öldürülen adamın dilinden açıklamayı murat etti.

Allah onlara bu kesilen sığırın sebebini açıkladı:

“Hani bir adam öldürmüştünüz de bu suçu birbirinize atmaya kalkıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı.” (Bakara, 2/72)

Kabullenmek istemedikleri ve birbirlerinin üzerine attıkları, ölümlü olayın açığa çıkarılmasını amaçlıyordu bu emir.

Sığırın kesilmesi bu adamın diriltilmesine vesile kılınmıştı.

Kesilen hayvanın bir parçası cesede değdirilince adam yeniden canlanıverdi. Böylece kendisini kimin öldürdüğünü haber verme, öldürülüş olayının etrafını saran kuşku bulutlarını dağıtarak en güvenilir kanıtla gerçeği açığa çıkarma fırsatı doğmuştu.

Bu amaçla `Kesilen ineğin bir parçasını öldürülen adamın cesedine değdirin' dedik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini gösterir.” (Bakara, 2/73)

Aslında kesilen hayvanın vücudundan alınan parçada ne hayat ne de yeniden canlandırma gücü vardı. O sadece yüce Allah'ın gücünü Musa’nın kavmine gösteren bir vesileden ibaret mucizeydi.

Bir mucize daha onların sonunu hazırlama yolunda yerini almıştı.

“İşte Allah böylece ölüleri diriltir.” (Bakara, 2/73)

Gördüğünüz fakat nasıl olduğunu bilemediğiniz bu diriltmede olduğu gibi Allah hiçbir zorluk ve sıkıntı çekmeden ölüleri diriltiverir. Ahiret hayatını unutmayın. Yaptıklarınızın karşılığını yeniden diriltilerek hesabını vereceksiniz uyarısıydı bu mucizenin onlara anlattığı…

Ölüm, bir son değil hatta bir başlangıç. Ölümden sonra dirilme… İnsanların ölümü ile her şeyin sona ermediğini anlatmak, durgun zihinleri hareketlendirmek için vurucu bir örnek…

“O, size düşünesiniz diye ayetlerini gösterir.” (Bakara, 2/73)

Canlı bir manzara sunuyor akıl sahiplerine. Bir ölünün, ölü bir hayvanın etinin dokunulmasıyla dirilmesi…

Akıllara durgunluk verecek kadar etkileyici ve çarpıcı…

Yahudilerin kalplerinde hassasiyet, ürperti ve korku uyandırması gereken bir olay hâlâ zihinlerde canlılığını sürdürürken Musa’nın kavmi, bu mucize karşısında ne yapacağını bilemeden kalplerindeki korkunun arttığını hissettiler.

Öldürülen kişinin katilinin bulunması için Hazreti Musa’ya kendileri gitmişler, yardım istemişlerdi. Bir inek kesilmesini istemesi üzerine, istenileni yapmaktan uzak durmak için yaptıkları her itirazın ardından sıkıntıları artmıştı.

Hâlbuki herhangi bir sığır boğazlasalardı, emir yerine getirilmiş ve katili öğrenmiş olacaklardı. Çok itiraz etmeleri ve Allah'ın emri karşısında hadlerini bilmeyişleri, onları ağır sonuçlara sürükledi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.