Adım Müslüman

Duran Çetin

Günümüzde Müslüman olmak ve Müslüman kalmak meselesi irdelendiğinde karşınıza devasa bir problem çıkıveriyor. Bu durum Müslüman'ın gündelik hayatına İslami endişe ile ne kadar bakabildiğiyle direkt ilgilidir. Bu perspektiften hayatı değerlendirme aşamasına gelebilmek için ise bilmek gerekir. Bilmeden İslami endişe taşımak mümkün mü peki? Tabii ki hayır. Olsa olsa sadece geleneksel bir aidiyet durumu söz konusu olur, bu da engin denizler dururken sığ göle razı olmaktır. Sığlıktan derinliklere akmak için yapılması gereken hiç şüphesiz okumak, düşünmek ve bir yol bulmak…

Bu yol, Allah'ın kitabı Kuran’ı anlamak için atılan maddi ve manevi bütün adımların toplamıdır. Hayatı Müslümanca kuşatmak için Kuran’ın indirildiği dönem hakkında bilgili olmak da oldukça önemlidir. Sadece o dönemle ilgili bilgiye sahip olmak da yetmez, indirilen ayetler karşısında Müslümanların tutum ve davranışları ve uygulama tekniklerine de aşina olmak gerekir. Bu da yetmez. Uzunca bir yolculuğa çıkma vaktidir artık: sahabiler[1], tabiin[2], etbau’t-tabiin[3] ve sonrası…

Bu süreçte Kuran’ı anlama çabaları, anlama yöntemleri, kavrama usullerinin de önemli olduğu unutulmamalı. Yapılan yorumları da göz ardı etmeden yolculuk devam eder gider, ta ki günümüze kadar… Kuran’ı anlamak ve Müslümanca düşünmek için elbette peygamberin söyledikleri önemlidir. Peygamberimizin sözleri olan hadisler ile tavsiye ve uygulamalarından oluşan sünnet bizim Müslümanca düşünmemiz için temel unsurlardandır. Yoksa önümüzü aydınlatacak yolu bulmada flu kalan yerler olabilir. Bunların aşılması için fenerlerimizi yanımızdan ayırmadan yaşamaya dikkat etmeliyiz.

Bizim derdimiz; yaşarken karşımıza çıkan kavramları, yenilikleri, açıklamaya ihtiyaç duyan problemleri İslam ile bağdaştırarak nasıl düşünülmesi gerektiğini ve bu konuların hayatımıza ne şekilde aktarılması gerektiğini bilmektir. Bunun için okumak, bilgi sahibi olmak, düşünmek, yorumlamak kavramlarıyla yol arkadaşlığı yapmaktır. Vahyin ışığında hareket eden akıl önemlidir lakin akıl ile her zaman doğruyu bulmak da mümkün değildir. Buna “selim akıl” diyoruz. Yani çevrelenmemiş, etki altına alınmamış, duygusal bağın esiri olmamış bir akıl ile bütün bu yolu takip etmek Müslümanca düşünmeyi beraberinde getirecektir. Bu akıl, fıtrattaki gibi kendini koruyan temiz akıldır. Bu akıl, vahiy ile beslenmelidir. Yoksa günümüzde akıl; menfaat üzerinden besleniyor, ego üzerinden şişiniyor, makam mevki hırsıyla çevreleniyor, duygusal bağ kurarak dış etkilerin idaresine giriyor, konum sahibi olmak için her yolun mübah olduğuna inandırılıyor da her türlü hile hurda işleri normalleştiriliyor. Bu durumdaki aklın Müslümanca düşünme üzerine doğruyu araması söz konusu bile olamaz. İnandırıldığı yönde hareket ederken haklı olduğunu, doğru olduğunu ispat etmek için deliller toplamaya devam edip gidiyor. İşte o zaman da doğru ve hakta devam etme gibi bir düşünceyle hareket ederek yanlışın ortasında kalıveriyor.

Hayatımızda işaret taşları gibi duran kavramların etraflıca incelenmesi Müslüman için oldukça önemlidir. Her Müslüman yukarıda bahsettiğimiz müktesebata sahip olmayabilir. Olması da beklenemez. Zira her insanın özel bir yaratılışı var ve bu yaratılışın getirdiği farklı anlayış ve yorumlama yeteneği söz konusudur. Anlayış ve kavrama yetenekleri de farklı olduğuna göre bu yolu olması gerektiği gibi yürüyebilmek için bu konuda yetkin insanların çabalarının ürünü olan düşünceleri okumak ve bir birikim ile yolculuğa devam etmek makul karşılanabilir.

Günümüzdeki İslami yorumların geçmiştekinden farklılığı, günümüzün teknoloji çağında olması ve bilginin çok çabuk ve etkili bir şekilde yayılabilmesi ile açıklanabilir. Bu söz yanlış anlaşılmasın, İslam’ın iman esasları, helalleri ve haramları elbette kıyamete kadar devam edecektir. İman bunu gerektirir. Yalnız yeniliklerin daha çabuk sonuca gitmemize, daha kolay anlamamıza, daha etkili yolları bu konuda kullanmamıza katkı sağlayacağı da unutulmamalıdır.

Müslümanca düşünmemize katkı sağlayacak ve belki de bakış açımızı değiştirecek düşünme tarzımızı geliştirmek bizim asli görevimiz olmalıdır ki olaylara, fikirlere, hayatın akışına, insan olmamızın getirdiği zorunluluklara ince bir düşünüş ve dokunuş ile Müslümanca bir tavır geliştirilebilsin.

Aslında bütün bu söylediklerimizin amacı bir Müslümanın nasıl olması gerektiği meselesidir. Bunun için de “Bir Müslüman nasıl olmalıdır? 2023 yılında yaşayan bir Müslüman gerek kendi hayatını çevreleyen İslam dışı uygulama ve fikirler gerekse dünya çapında İslam olgusu üzerindeki algı baskısını nasıl bertaraf edebilir?” soruları üzerine uzun uzun düşünmelidir. Baktığı her şeyde, yaptığı her davranışta, düşünüş, duyuş ve algılayışta iman ekseninde kalabilmek temel amaç olmalıdır.

Günümüz Müslümanları kendilerine "Nasıl bir Müslümanım?" sorusunu sormalıdır. Gençliğimde birkaç kez okuduğum Fethi Yeken’in kaleme aldığı “Müslüman Olmam Neyi Gerektirir?” başlıklı kitabını okumalı ve kitabın başlığında yer alan soru üzerine derin derin düşünülmelidir.

Gerçek anlamda Müslümanca yaşamak, Müslümanca bir tavır geliştirmek hiç de kolay değildir. Maalesef nefsinin süfli emellerini gerçekleştirmek için bütün çabasını ortaya koyan lakin Allah rızası mikyaslı davranışları geliştirmeyen/geliştiremeyen insanlar olarak hayatımıza devam eder gideriz.

İslam özgündür ve Allah'a aittir. Bu özgünlüğü hiç kimse bozamaz. Bozma çabaları elbette olacaktır ama çabalar Müslümanca düşünme ve çağa mesajını verme derdi ile hiç şüphesiz sonuçsuz kalacaktır.

Ben dünyadaki iki milyara yakın Müslümandan biriyim. Benim gibi iki milyar insan daha Allah'a ve onun gönderdiklerine inanıyor. Bunun için, yaşadığımız bu dünyada olup bitenlere karşı umursamaz bir tavırla hareket edemem. Çünkü benim inancım, Allah'ın dinini yaşama/hayata uygulama görevi vermiştir. Düşünülebilmesi, anlaşılabilmesi, yaşanabilmesi için din, peygamber örnekliğinde günümüze ulaşmıştır. Evet, bütün baskılara, dinsizliğin özendirilmesine ve özelde İslam dinine karşı bir duruş sergilenmesine rağmen ben de dünyaya ve olup bitenlere karşı bir tavır almam gerektiğine inanıyorum. Bütün Müslümanların da buna inanması gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle olunca da dünyada olup bitenleri ilgi alanımızın dışında sayamayız. İslam’ın emir ve yasaklarından kendi mizacımıza hoş gelen veya ona uygun düşen davranışlarımızla diğerlerini yok sayamayız/görmezden gelemeyiz. Müslümanca bir tavrın oluşması konusunda belirleyici duruşumuzun olması ve ne pahasına olursa olsun Kur’an ve sünnete uygun olan bu duruşumuzu kaybetmemeliyiz. Var olmamızın yegâne yolu budur.

Müslüman adı taşımak kolay lakin Müslüman vasfını taşımak zor olsa da en gerekli olanıdır.

O gün gelip hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a hesap vereceği, hesaba çekileceği meselesini birinci gündemi yapmayan insan, Müslüman adı taşıyabilir ama Müslüman vasfı taşıyamaz...

[1] Hz. Peygamber’in sohbetine katılanlar anlamında, onu Müslüman olarak görenleri ifade eden bir terim. Peygamberimize (sav) iman edip, Onunla bir araya gelen ve müslüman olarak ölen kişilerin hepsine sahabe denir.

[2] Sahâbeyi müslüman olarak gören ve müslüman olarak ölen ikinci nesli ifade eden terim.

[3] Tâbiîni müslüman olarak gören ve müslüman olarak ölen üçüncü nesli ifade eden terim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.