Almanya’dan çalışıp Türkiye’deki köyüne tatile gelen (Almancı) yurdum insanı, hasret içinde memlekete gelmiş. Üçüncü gün köyünden ilçeye gitmesi gerekmiş. Mercedes marka sedan arabasıyla düşmüş yola. Tam ilçenin girişine gelmiş ki, kırmızı ışık aniden yanmış. Hemen frene basmasıyla araba zamk gibi yapışmış asfalta. Ancak arkadan gelen Şahin marka yerli araba duramayıp arkadan Mercedes’e çarpmış. Şahin’in tanpon dağılmış halde yerdeyken, ön deki Mercedes’te ufak çizikler oluşmuş. Arabadan inen taraflar birbirine bakmışlar. Şahin’den inen yurdum insanı “Ağabey, ben bu tamponu ödeyemem. Durum ortada.” demiş. Almancı, Şahin’den inene acımış ve; “Sorun değil dostum, daha dikkatli ol.” Demiş ve arabasına binip yola devam etmiş. Lakin 2 km kadar ötede yine kırmızı ışık yine ani frenler ve yine aynı olay yaşanmış. Bu kez Almancı daha az bir sinir miktarıyla inmiş arabasından. Şahin’deki ise hiç inmemiş. Aksine oturduğu koltukta pusmuş! Almancı öğrenilmiş çaresizlik ile arabasına binip ayrılmış. İnanmayacaksınız ama 5 km ileride aynı olay tekrarlanmış(dejavu). Bu kez Almancı tam arabadan ineceği esnada, Şahin’deki eleman seslenmiş: “Benim, benim abi; devam et.”
Bu tavizi hayatın hangi değer yargısının uygulamasında verirseniz, emin olun gemi oradan su almaya başlar. Ve şu anda birçok yerden su alıyoruz. Kural, kanun, yönerge hayatımızı kolaylaştırmak için yazılır. Uygulama mecburiyeti olmadığı zaman, sistemin şirazesi kayar. Eğitim her işin başı ve hatta referans alınması gerekendir. Düzensizliğin, düzen olduğu sistemler eğilip, bükülmeye hatta rotasından sapmaya mecburdur. Laf aramızda, size bir sır vereyim mi? Rotayı da başlar belirler!
Bakış açısını değiştirerek bakalım;
Büyük ve bol şeritli yollarımız var ama üzerinde gidecek arabaların yakıtlarına para yok. Gelişmişliği yaşayamadığım ülkemde, gelişmiş olur muyum? Gözü, yüzü buruş buruş olmuş nine ve dedelerimizin ellerini daha az öpüp, hayır dualarını daha az alıyor olmamızdan mı? (Bak nereye bağladı yine?) Duyuyorum dostum buradayım, Oku bak daha nerelere bağlayacağım.
Deniz kenarında çok güzel sahillerimiz var. Ancak kendi vatanımızda olmasına rağmen canımız her istediğinde gidip tatil yapamıyoruz. Acaba liyakat ilkesini rafa kaldırdığımız için, kul hakkını almaya alıştığımız için tatiller haram oluyor?
“Siyaset her yere girdi!” Bu sözü hemen her yerde duyuyorum. Siyasetin hemen her yere girmesine kim izin verdi? Sakın, kolaycılığa kaçan, adamcılık sayesinde hak ettiğimizden de fazlasını elde edenler bizler olmayalım? Kamu’da görev yaparken hükmettiği sayı ne kadar olursa olsun, yönetimde bulunan kişiler taraf olmak zorundaymış gibi? Oysa idareci, yani idare eden kişi anlamına gelen yönetici nabzı elinde tutup krizi de adil şekilde yönetmesi beklenmez mi? İdareci, kamu kurumlarında idare edilen olursa, bunun adı; Mobing olmaz mı?
Kurtuluş Savaşında önüne sedyelerde ölümü beklenen askerler gelir. Doktor çok az olan morfini o an çok acı çeken askerler arasında adil şekilde pay ederken, önüne sedyenin içinde birazdan ölecek halde oğlu gelir. Doktor çok az olan morfini şırıngaya çeker, oğlunu bari ölmeden önce gayırmak ister. Akabinde aldığı terbiye, Allah korkusu ne sebep bilnmez vazgeçer, gözyaşları içinde; “Sedyeyi şuradaki ağaç gölgesine taşıyın.” Diyebilir.
Torpil; savaş gemilerinde su altı silahı olarak kullanılan büyük bomba. Ya da arka çıkan kimse, anlamları olan bir kelimedir. Acaba “torpil” dediğimizde sizin aklınıza önce hangisi gelir? İşte bu; davranış alışkanlığımızda değişiklik yaparak başlamalı ve amir konumundayken cevap vermekte çekinen memurlara sarfedilen sözlerde daha dikkat ederek bitirmeliyiz mesayiyi.
Sonuç; değişim bireysel başlar, üç kişi etkilenir, derken 15, 900… tüm topluma yayılır. İnanın yaşadığımız hemen her türlü soruna bu değişimin merhem olacağını düşünüyorum…