Nuh Kavmi, Nuh Aleyhisselem: Nuh’un oğlu da diğer kalanlarla boğulup gitti. Tufan günü sanki gök yarılmış, toprak patlamıştı. Yerin her yerinden kaynak suları fışkırmaktaydı. Sular deltada metrelerce yükselmiş, Nuh Kavminin bütün putlarını, tapınaklarını, tahıl ambarlarını, evlerini, meyhanelerini, inançsızlarla beraber yutmuştu.
Nemrud ve kavminin helakı, İbrahim Aleyhisselam: Mağrür Nemrut, ağrısından dolayı durmadan başını tokmak vurdururdu. Nihayet, hızla gelen bir tokmakla başı parçalandı. Nitekim dünya saltanatı ile kibir ve gurura sürüklenen Nemrüd ve bedbaht kavim, bütün insanlığa ibret olmak üzere toz halindeki sinekler tarafından kanları emilerek “insan kuruları” haline geldiler.
Ad Kavmi, Hud Aleyhisselam: Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmeleri, peygamberlerini inkar ve isyanları sebebiyle, 8 gün-7 gece (hakka suresi) süren, şiddetli kasırga rüzgar sebebi ile helak olmuş ve ardından bu kavimden geriye hiçbir şey kalmamıştır.
Semüd Kavmi, Salih Aleyhisselam: Rivayete göre Semüd ve ailesi Medine ve Şam arasındaki bir bölgeye yerleşmiş ve burada çoğalarak Semüd kavmini meydana getirmişlerdi. Bu kavim Kur’ana göre Allah’ın imtihan için gönderdiği bir dişi deveyi öldürdükleri için cezalandırılmışlardır.
Lüt Kavmi, Lut Aleyhisselam: Vezüv adı verilen yanardağın gece vakti içerisinde ani bir şekilde püskürmesi ile birlikte yok olmuştur. Piroklastik akıntılar ise saatte 200 kilometre hız ile hareket etmektedir. Bu nedenden dolayı Lut kavmi uyku halinde iken bu gazın solunması nedeniyle uyanamadan kitlesel bir şekilde yok olmuştur.
Helak olan kavimlerde yaşayan insanlar ölmeden bir gün önce; “Böyle bir son sizi bekliyor!” şeklinde ikaz edilmiş olsalar, bir şey değişir miydi? Bütün kavimlerin buna benzer farklı farklı şekillerde ve defalarca uyarılmış olduklarını düşünüyorum. Peki filmin sonu değişti mi?
Peki şimdi dönüp kendi filmimize bakalım;
Bizim filmde acı dan başka bir şey yok! (İki bisküvi + bir küçük süt + bir şişe su) = 250 lira ücret isteyen market çalıştıranı da var, hemen 100 metre ötede ücretsiz ekmek dağıtan fırıncı da!? Bu işin tadı kaçıyor değil mi? Bencillik bir toplumun içini çürüten başlı başına, çözülmesi gereken bir sorundur; kişisel değil, toplumsal bir sorundur.
Marketlerin açılmaması ayrı bir handikap, açık olan marketlerle fahiş ücretlerin istenmesi ayrı, hiç açılmayan marketlerin yağmalanması, hırsızlıkların başlaması apayrı… Bir kitap yazalım, helak olmamak için uyulması gereken kuralları ve ibret amaçlı kavimlerin sonunu anlatalım. İsmi de “Helak Olma” olsa ne kadar etkili olur? Uzaydan Öğretim Programı indirsek, çocukların eğitim öğretiminde anne ve babaları iyi birer örnek değilse, davranış değişikliği olur mu?
Yöneticilerin el kitabında yazması gereken ilk madde bence şöyle olmalı: “Menfaatine gelsin gelmesin, liyakatten ödün verme! Atadığın, görevlendirdiğin her adamın günahı, vebali sana! Kılı kırk yar ve senden olsun olmasın liyakat ilkesini çalıştır!”
Mimarı, mühendisi, müteahhidi, harita kadastro mühendisi, jeoloji mühendisi, onay veren belediye görevlisi, satışı yapan emlakçısı, hatta konutu satın alanın bile sorumluluğu var bu filmde. Sorumluluk listesini uzatabiliriz. Sonuçta konut çökerken kimin kolonun altına kalacağı belli olmaz. Önemli olan ekip halinde, oyunu kuralına göre oynamaktır.
Cennet ile cehennem arasında derin ve kuvvetli bir nehir akarmış. Cehennemdekiler, cennettekilerden rica etmişler; “Araya bir köprü yapalım, bizde sizin tarafınıza geçelim ve kurtulalım.”
Cennetteki mübarekler zaten iyi, uyum ehli insanlar oldukları için onay vermişler. Ancak fıkra bu ya, köprünün herkes kendi tarafındaki kısmını yapması konusunda kural varmış. Bir hafta içinde cehennemdekiler kendi paylarına düşen kısmı bitirmişler. Cillop gibi ışıl ışıl parlıyormuş köprünün yarısı. Lakin, cennettekilerin yapması gereken tarafın inşaatı henüz başlamamış bile? Süre ilerlemiş, bir hafta – hatta bir ay daha geçmiş ama köprü inşaatı bir türlü başlamamış. Sonunda cehennemde yananlar, isyan etmişler; “Söz verdiniz ama köprüye başlamadınız bile, nedir bu işin sonu?” Cennettekilerden ses gelmemiş, bir süre geçtikten sonra, cennettekilerin arasından mahcup ve cılız bir ses yükselmiş; “İnşaata başlayacağız ama bu tarafta müteahhit bulamıyoruz!”
Biraz lafı yuvarlayıp, kıssayı ortaya bırakıyorum. Kim ne kadar hisse almak isterse diyerek, sonuçta benim anlatabileceklerim karşı tarafın almak istedikleriyle sınırlı…!