Külhanbeyin biri mapustan çıkınca akıllanmış, ailesini nasıl madur ettiğini fark edip tövbe etmiş. Ancak, kendi dükkanında ayakkabı üreten sevilen Recep ismindeki bu yiğidin namı çoktan yürümüş. Günler günleri kovalamış, garibi kollayan Recep ailesiyle kendi halinde yaşadığı mahalleye genç, Murtaza isminde başka bir külhanbeyi dadanmış. Murtaza bölgede iş yapan, dükkan sahibi olan hemen herkesi haraca bağlamış. Astığı astık kestiği kestik miş! Ancak ne yaparsa yapsın, Recep’in namının gölgesinde kalırmış. Olacak gibi değil, bu durumdan sıkılan Murtaza, güvendiği iki adamını eski kurt olan Recep’i dövmeleri için göndermiş. Lakin, bu camianın görünmeyen diğer yüzündeki istihbarat mekanizması, Recep’e üzerine gelen felaketin haberini uçurmuş. Murtaza, gönderdiği adamlarının akşamına el arabası içinde bütün kemikleri kırık halde geri almış. Bu kez para karşılığında cinayet (kiralık katil) işleyenlere haber salmış. En iyisinin parasını verip Recep’in üzerinde göndermiş. Yeraltı dünyasının altında çalışan haber mekanizması tekrar devreye girmiş. Böylece Recep yine tedbirini almış. Bu kez etrafındaki konu komşuyu yoklamış Murtaza, tehtid-rüşvet Recep’i sırtında vuracak birini aramış, nafile bir türlü o çürük yumurtayı bulamamış. Sırada Recep’in ekmek teknesi ayakkabı dükkanını yakmaya gelmiş. Gelenler yanarak kaçmışlar! İçten-dıştan yıkamadıkları Recep, beklemediği bir an da Murtaza’nın mekanına baskın vermiş ve onu gafil avlamış. Ölümü hiç bu kadar yakınında hissetmemiş olan Murtaza’nın gözleri fal taşı gibi olmuş; “Sen hiç bir şeyden korkmaz mısın be adam?” demiş Murtaza. Recep gülümsemiş; “Ben senden değil de kendimden korkarım. Seni öldürüp mapus damı beklemekten korkarım Murtaza.” Demiş. “Bundan gayri ya canın ya da bizim mahalle Murtaza? Yaşamak istiyorsan bizim mahalleden elini ayağını çekeceksin.” Demiş. Murtaza, çaresiz kabul etmiş. Genç külhanbeyi şöyle düşünmüş; “Ben bu şehre hakim olurum, altı üstü bir mahalleyi gözden çıkartırım ne olacak ki?” Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış; Recep, Murtazanın façasını bozunca hakimiyeti kaybedip piyasadan silinmiş…
Külhanbeyi, (Osmanlıca: كلخانبكی) Osmanlı döneminde İstanbul'daki sokak serserilerine verilen ad. Hamam külhanlarında barındıkları için bu adla anılmışlardır. En saygın olanına destebaşı denirdi.(Vikipedi)
Okumak ya da izlemek için nereye dönsek şu ara her yerde aynı cümleler var. Sanırım yine birileri düğmeye bastı. Hatta bu kez bütün tuşlara aynı an da bastı.
“ EYVAH! ”
İsrail hareketlendi, Siyonistler ve batı dünyası birleşiyor. Uçak gemileri, uçakları, özel askerleri hemen herkes yola çıktı geliyor. 3. Dünya Savaşı başlıyor. Yahu dostlar, üstadlar, bacılar, kardeşler; biz kırk yıldır savaşmıyor muyuz? Gerek içeride gerek dışarıda, gerek terörle, gerek ekonomik bir savaş vermiyor muyuz? Bu neyin endişesi? Bize her savaş, cennete açılan bir yol değil mi? Güneş Operasyonu, Şah Fırat Operasyonu, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı/Afrin Operasyonu, Pençe Harekatı, Barış Pınarı ve Libya Tezkeresi … Unuttuğum varsa ekleyin lütfen. Mezkun mahalde bizim kadar kadın ve çocukları sakınan ikinci ordu yoktur! Neden? Bu gelen Muhammedin ordusu olduğu için…
Bir haftadır kara operasyonu yapmak için düşünenler var ken, ben de düşünüyorum. Biz hendek savaşlarında 2016 yılında bu sınavı 1116 şehit vererek ödemiştik. Hatta İşin erbabı üçbin askeri personel görev yapamaz halde, uzuvlarını kaybederek göreve geri gelemedi! Bu iş bilek ister, yürek ister ve tecrübe ister! Bu işler böyledir, dostum! Reis diyor ya; “Bir taraftan pkk, deaş, pyd, fetö topunuz gelin! Gelirseniz göreceğinizde var, bunu da böyle bilesiniz!” gören göreceğini gördü!
Çayları tazeleyin bin yıldır çalan ve böylece sefa içinde yaşayan batılı milletler ne yapıyor? Bir bakalım: Amerikan kıtasında soykırım! Kuzey Afrika’da aynı kaderi yaşamadı mı? “Arap Baharı” denilen trajedi filmini izledik değil mi? Nereye demokrasi gelse oluk oluk çocuk kanı akıyor!
1071’de geldiğimiz Anadolu yurdumuz olmuş. Kimse hayal kurup kendisini dev aynasında görmesin. Sonra da, pirince giderken evdeki bulgurdan olursa ağlamasın. Beş bin yıldır devlet kurup duruyoruz. Farkında mısınız, an itibariyle Çin sınırından Edirne’ye dek Türk toprakları ve üzerinde yaşayan 330 milyon Türk var. Tavaya sığmayan mısır taneleri gibi değil mi? Kapağına bastırıyorsun ama kapanmıyor.
Batının tek dişi kalmış (Altın, elmas) sömüren dünyası ya da siyonist cenahın faiz, sigara, silah, organ ya da uyuşturucu ticaretiyle zengin olmasına sevgiyle bakıp boyun eğmemiz bekleniyor. Akdeniz ya da Anadolu’da ki yeraltı zenginlerimiz isteniyor. Bunu terör örgütleriyle, olmadı ekonomik oyunlarla o da olmadı dini ve milli değerlerimizden vurarak fakirliğe itilip, yokluğun içinde debelenir olmamız isteniyor. Afkanistan, Suriye, Irak, Libya Cezair gibi.
Size bir sır vereyim, son 100 yılda hiç bu kadar yaklaşmamıştık? Gecenin en karanlığı gün ışığına en çok yakın olan andır! Düzeni düzeltecek, Alem’e şekil verecek, mazlumu koruyacak, dengeyi dengeleyecek Kızıl Elma’nın doğum sancılarını çekiyoruz desem; kaç kişi bana inanır? İnananların inadı, inanmayanları da inandıracak inşallah. Çünkü herkese ihtiyaç var.
Yangının ortasında karıncanın getirtiği yarım damla suyu görünce küçümseyerek sormuşlar; “Senin getirdiğinden ne olacak?” Karınca kızmış, sinirlenmiş: “Tarafımız belli olsun!” demiş.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarından sonra Doğu Akdeniz'e yönlendirme kararı aldığı USS Gerald R. Ford uçak gemisi grubunun bölgeye ulaştığını açıkladı.
Telaş içinde olan, ne yapacağını bilmez halde her an saldırmaya hazır olan da biz değiliz. Deplasmana gelenler, bu kez Amerikan Kıtasından toprak vererek tazminat ödemek zorunda kalmalılar. Şehit edilen bir Valimiz vardı, şöyle derdi; “Ortadoğudaki, sorunu Amerikan kıtasına taşıdığımız gün bu iş biter.” Bakalım hayal mi gerçek mi?
Unutmayın dostlar, Türk savaştan kaçmaz. Kurt kapanına girenin kurtuluşu olmaz. Kurt yediği ayazı ne zaman hatırlatacağını iyi bilir...