Yüzyılın felaketi olarak adlandırılan, on ilimizi halı silkeler gibi savuran deprem gerçeğini maalesef Anadolu’nun kalender insanları tekrar yaşadı. Bilim cephesi 250-300 yıl da bir kez yaşanabileceğini söylediği bu denli büyük toprak hareketi, 2023 yılında bize nasip oldu. JAK, UMKE, AFAD’ın timleri, Kara ve Hava Kuvvetlerinin personelleri, Limana yanaşan denizciler, dağcılar, madenciler, gönüllüler, yurt dışından gelenler…
Hemen herkesin derdi aynı, bir “can” daha kurtarabilir miyim?
Daracık alanda santim santim ilerleyen ekipler, kan ter içinde çalıştılar. Ortaya çıkan mucizelere hep bir elden imza attılar. Enkaz başında çalışanların üniformaları farklı farklı renkteydi. Kastamonu, Batman, Sivas, Ordu, Bolu, Sinop, Konya, Ankara… Gelmeyen belediye, kurum, kuruluş yok gibiydi. Üniformaların üzerinde ortak bir tek belirteç, Türk Bayrağı vardı. Yoklama alınsa memleketin her bir parçasından birileri olay mahallindeydi. Çünkü yaramız büyük on tane şehri deprem, müsabakayı kazanmak isteyen güreşçi gibi kaldırıp kaldırıp mindere çaldı. Bakın hangi milli ve egemen devlet bu durumu bertaraf edebilir? Tamam dördüncü mertebe, yani ulusal desteğin yanı sıra uluslararası desteğe de ihtiyaç oluştu. Koca koca şirketlerin yardım göndermede yarıştığı, küçücük çocukların kumbaralarında biriktirdiği bozuk parayı göndermesine kadar uzanan, daha önce hiç tanımadığı insanlar için evini, arabasını bağışlayacak koca yürekleri olan insanlar, sahip çıktılar. Aslında neye sahip çıktılar? Vatana ‼!
Enkazda çalışan birçok görevli eli yüzü kirlenmiş, en son ne zaman yemek yediğini unutmuş haldeydi. Belki de saatlerdir enkazın içinde ağır ve dikkatli bir şekilde ilerleme gayretindeydi. Burada çalışanların soğuktan parmaklarının morarması, yorgunluktan ellerinin titremesi, susuzluktan başının dönmesi doğaldı. Akla gelen ilk soru; “Bu soğukta vücut susuz mu kalır?”
Göçüğün içindeyken, akrep ve yelkovanı unutup, gelen sese doğru beton kırıp adım adım ilerlemek öyle bir kondisyon ister ki; inanılmaz yorucudur. Su kaybı, sırtındaki terin kaç kez üzerinde kuruduğunu bilmeyen kurtarıcılar için had safhada olur. Kurtarıcı için içeride saatlerce solunan havanın beton ya da toprak tozları ile karışık olması veya artçı bir şok ile hayatının tehlikeye girmesinin bile önemi yoktur. Bu yüzden kurtarıcılar oyundan düşmemek için birbirini uyarırlar. “Gözüme bak,sSu iç, bir şeyler ye…” Çünkü, bu tam bir takım oyunudur ve yazılmamış kanunları vardır. Bir gerçek varsa, o da maalesef en zayıf halkan kadar güçlü olduğundur!
Ortamdaki en önemli an; “Şşşş…” denildiği zaman herkesin sustuğu, nabızların bile atmadığı o hayati andır! Ve göçükten bir ses daha gelmesi, hayata tutunan bir soluk sahibine daha yardım edebilme şansı demekti. Gerisi teferruat …
Aslan yürekli köstebekler, kömür ocağında çalışan gladyatörler, yürekleri göğüs kafesine sığmayan madenciler...
Arama kurtarma eğitimi almış timlerin bile tereddüt yaşadığı an da sahneye çıkıp, iyi bir maestro gibi takımı sürükleyen kurtarıcılar. İlk kez bu altın kalpli savaşçıları; maden göçüğünden kurtulan bir madencinin ambulansa bindirildiği esnada tanıdım: “Üstüm çok kirli, kendimi iyi hissediyorum. Ambulansı gerekli olan başka biri kullansın, ben burayı kirletmeden ineyim.” Söyledikleriyle çarpılmış, yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımın eşliğinde ahlaklarına hayran olmuştum. Kıymetini bilmemiz gereken bu kadim ruhun, kesinlikle korunması gerekli. Şimdi madalyonu çeviriyorum, çayları tazeleyin dostlar…
Hele şu yardım konvoylarını ya da yıkık binaların etraflarında dolanan hırsızlar! Devletin kollu kuvvetleri ne yapsın size? Kanunlar çerçevesinde asayişi sağlamaya çalışan, bizim gibi etten kandan yaratılmış olan asker ve polisler. Sinir sisteminin zorlandığı ama emir komuta altında görev yapmak zorunda olunduğu bu günlerden geçerken, insanların defin işlemleriyle uğraştığı adeta mahşeri izlediğimiz acı yüklü günlerde, siz hırsızlara adalet nasıl davranmalı? Bu ikilemin içinde “Olağanüstü Hal” ilanı aslında azıcık ipucu veriyor olmalı sizlere?
Yani Devlet diyor ki; “Şu an, öyle bir an ki? Uyarıyorum sizi, bakın Devletin eli ağır olur. Size sıra gelene dek çok iş var,siz hırsızlar sıranın en sonundasınız, ayak altında dolaşmayın!”
Hukuk Devleti içinde yaşadıklarına olan güvenle, fırsattan istifade etmek isteyenlere ne yapmalı? Adam sırtını, farkında olmadan Devletin Hukuk İlkelerine bağlı olmasına dayamış durumda. Ancak unutulan nokta, bu durum bir seferberlik halidir. Yani savaş hali; istense sanırım idama kadar yolu var? Neyin kafası bilader, beton altında parça parça insan bedeni çıkarıldığı, Azrail fazladan mesai yapmaya başlamışken, bu zor günlerde sen neyin kafasını yaşıyorsun.
Burası sözün bittiği yer, benim kelamım yetmiyor! Ama unutmayın, helak olursak hep birlikte oluruz, toplumun içini çürütenlere fırsat vermemek gerek. Onlar bizi bitirmeden, bizim onları bitirdiğimiz bir toplum oluşturabilmeyi arzu ederim.
Ölenlerle Allah’tan rahmet, kalanlara sabır dilerim.