Bu nasıl bir sevda?

Alper Süzer

Çilingir ustası olan Ragıp Usta küçük dükkanında çalışırken, kapının açıldığını duyunca gözlüklerinin üzerinden gelene baktı. Kapının üzerindeki çan bir de kapı kapanınca ses verdi. Ustanın gözlerindeki yorgunluk ifadesine hafiften gülümseme eklendi. Akşam saati dükkanına gelen bu yağız delikanlı belli ki tanıdıktı. Üzerinde boyası dökülmüş önlükle çalışan ustaya, telaşla selam verdi genç. Simsiyah parlayan saçları ile boncuk boncuk bakarak ustanın karşısındaki iskemleye oturdu. Her tarafta anahtarlardan sıyrılan metal kıymıklar vardı. Usta ve delikanlının arasındaki küçük kahverengi masa zamanla eskimiş olsa da sağlam görünüyordu. Ustanın arkasındaki duvarda envai çeşit anahtar asılıydı. Usta gelen gence, ‘çay taze’ dese de, delikanlının pek isteği yoktu. Usta 2-3 dakika sesizce elindeki anahtara şekil vermeyi sürdürdü. Kıvranarak oturduğu yerde duramayan genç sonunda ses verdi, ‘Baba mühim bir konu var.’

Sanki konuyu biliyordu usta; istifini bozmadan cevap verdi. ‘Nedir?’

‘Baba sen aşkı bilirsin.’ Demesiyle usta, oğluna bakmadan gözlerini üzerinde çalıştığı anahtardan çekti ve bekledi. Tepki göstermeden düşünüyordu sanki? ‘Biliriz bir şeyler’ dedi. Bu tepkiyi bekleyen genç, biraz mahcup halde devam etti. ‘Bir kız var baba.’

Demesiyle elindeki işi bırakan usta oğluna dönüp gözlerinin içine baktı. ‘Dün akşam iyi uyudun mu?’

Delikanlı beklemediği bu soru karşısında az biraz düşündükten sonra, ‘Uyudum baba.’ Dedi.

Babası sormaya devam etti. ‘Akşam yemek yedin mi?’ İyice meraklanan evlat yanıt verdi. ‘Buraya gelmeden önce yedim Baba.’

Bu cevaba üzülen usta yarım kalan işi bitirmek üzere yan tarafındaki tezgahta bıraktığı anahtara doğru döndü. Anahtara şekil verirken arada metal kıymıkları üflüyordu. Üç dakika sesiz kaldı. Merakla bekleyen oğlu için bu süre çok daha uzundu muhakkak. Nihayet tok sesiyle usta çalışırken anlatmaya başladı.

‘Oğlum sen aşık değilsin.’ Yaşlı kurt dakikalar içinde teşhisi koymuştu.

‘Aşık adam yemeden, içmeden ve uykudan kesilir. Soluk alamaz hale gelir. Öyle ki, kızın hayatıyla oynama. Sen de işine bak.’ Dedikten sonra derin bir nefes alıp tekrar anlatmaya başladı.

‘Şimdi git evlat, adam gibi aşık olunca gel! Unutma aşık değilsen, sevdan üç gün sonra yük olur. Değerini bilmek, sahip çıkmaktan geçer ve sahip çıkamadığın senin değildir!’ diyerek oğlunu dükkandan kovalayan ecdadın torunları olarak yaşıyoruz bu topraklarda...

Bu kadim devletin gölgesinde soluk alıp verirken; irade, ahlak, mütevazilik gibi yüksek değerler ile büyütülmüş nesilleriz. Acaba ne kadar sahip çıkıyoruz. Vatana sahip çıkmak, dürüstlük ve liyakat ilkelerine teslim olmak değil midir? Ne oldu bize? Kendimiz dışındaki her mercii eleştirilebilir girdabına ne çabuk kapıldık. Makam sahibi olunca atamızın ilkelerini ne çabuk unuttuk. Ticareti yaparken ne zaman haramı normalleştirdik? Unutmayın dostlar devleti devlet yapan bizleriz. Biz neysek, devlette o dur?

Hileli kolay yoldan gitmeyi ne zaman öğrenip bu kadar erbabı olduk? Maalesef bu son durak, dostlar yarını yok! Yolun sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Tehlike çaylarının ipleri çalmaktan koptuğu bugünlerde, her okuruma sağlıklı günler dilerim. İhtiyacımız olacak.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.