Kader, insanın yaşadıkları mı yaşayacaklarının yazılı hali mi? sorusunun cevabına dair Müslüman Düşünürler farklı farklı cevaplar vermişlerdir. Ancak cevap ne olursa olsun insanın bir mecburiyet altında hareket ettiği hemen hemen hepsi tarafından reddedilmiştir. Çünkü insanın yaptıklarını bir mecburiyete atfedecek olursak sevap ve günah anlamsızlaşacaktır. İnsanın dünya ve ahirette ceza alabiliyor ve alabilecek olması da çok garip gelecektir. İşte bu nedenle insanı özgür kabul etmek yaşanacak ceza ve mükafat durumlarının anlamlı olmasını sağlayacaktır.
O halde kaderi şöyle anlayabiliriz; insanın kendi iradesince seçimlerini fiile dönüştürmesine ve bu fiillerden olumlu-olumsuz sonuç çıkma ihtimalini göz ardı etmemesine kader diyebiliriz. Bu durumda insanı ne mecbur ne de mutlak bir özgürlüğe kavuşturabiliriz. Zira mecbur olmadığı gibi insanın mutlak bir özgürlüğe sahip olduğunu ifade etmek mümkün değildir. Mutlak özgürlüğe sahip olmadığını da istemsiz tercihlerin bir sonucu olarak hayat sürmesini örnek verebiliriz. Ancak bütün bunlara rağmen akıl sahibi olduğunu iddia eden her kim varsa yaptıklarından sorumlu olacaktır.
İşte bu nedenle İnsanın tercihleri neticesinde yapmış olduğu her şey kaderidir ama kaderden değildir. Fakat kaderi derken kesinlikle yaşanması kaçınılmaz bir durumdan bahsetmiyorum. Yani insan kaderinde var diye yapmıyor, seçim hakkına sahip olmakla birlikte kaderini ilmek ilmek işliyor. Bu seçimlerini yüce bir yaratıcının bilmesi insanı mecbur edemez. Zira tercihler arasındaki meylininin yaratıcı tarafından biliniyor olması ilah-kul ilişkisinin zorunlu bir halidir. Yaratıcının bu meyli bilmiyor olması bizlerin edeceği duaları anlamsızlaştıracak ve değişmesi üzere çaba gösterdiğimiz her şey de boşa gidecektir. İşte bu yüzden insanın ihmalleri de kaderidir. Ama yine söylüyorum bu ihmal kendi tercihidir ve kaderine bu şekilde şekil vermektedir.
İnsanın tercihleri olmamış olsaydı bir başarı hikayesi de çok anlamsız olacaktır. Çabalarımız beyhude olacaktı. Oysa insanın tercih hakkı ressamın elindeki fırçayla dilediği rengi seçip resim çizmesi gibi bir şeydir. Burada değişmeyen şey, fırçasız resim çizememesi, dolayısıyla insanın da tercih hakkını kullanmıyor olması mümkün değildir. İnsanın yaşama çabasına aykırıdır.
Bütün bunların yanında yaşadığımız felaketlerdeki ihmallerimiz kendi ellerimizle çizdiğimiz kaderimizdir. Fay hattı kırılarak doğasının gereğini yaparken bir müttehittin de yaptığı işi ihmal ederek çalması doğasına aykırı olduğunun farkına varmalı. Burada ihmallerimizi göz ardı etmemize neden olan ecel konusunu lütfen açmayalım. İlahi irade bunca insanın canını depremde değil de başka bir afette hatta afete gerek kalmadan da alabilir. Bu nedenle kadere yardım ve yataklık yaptığını düşünüp beraatını isteyen her suçlu ne insanlığın mahkemelerinde ne de ilahi mahkemede kurtuluşu olmayacaktır.
Son olarak unutmadığımız birileri daha var ve onların da hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum; hırsızlık yapan müteahhitte izin kabilinden göz yummak suretiyle onay veren yapı denetleme kurumları veya bunlara eş değer her kimse. Bütün bunların da hesap vermesi gerek. Yoksa akıllı cihaz (TOGG) ve İHA ürettiğimiz bu çağda bu gibi ihmaller nedeniyle yaşanan felaketler utanç verecektir, idrak edene.