Çocukların eğitim hayatına okul ile başladıkları algısından vazgeçmemiz gerekmektedir. Zira eğitim kimine göre doğumla başlar kimine göre anne karnında hatta bunu eş seçimine kadar götürenler de vardır. Haliyle buradan anlamamız gereken şey; eğitimin okul ile başlamadığıdır. Bu yüzden okul hayatımız eğitim süreci içindeki programlı zamanı ifade etmektedir. Ve bu programlı duruma “öğretim” denilmektedir.
Eğitim-öğretimin anlamlarını öğrendikten sonra gelelim derdimize; okul çağına başlayan çocukları sanki bir daha bizlerden bir şey öğrenmeyeceklermiş gibi gönderiyoruz okullarına. Artık onlardan sorumlu bir eğitici (öğretmen) var ve onlara her şeyi öğretecek zannediyoruz. Oysa her şey zannettiğimiz gibi olmuyor ve bu durumun imkanı varsa da böyle bir okullaşma durumunda imkansızlaşıyor.
Bu yaşanan olumsuz durumda öğretmen, öğrenciye aile desteği verilmediğinden yakınıyor, aile, öğretmenin yetersizliğinden dem vuruyor. Olan arada kalan ve bu süreçte ihmal edilen öğrenciye oluyor. Böyle bir süreçte yetişen öğrencilerimiz için 4+4+4’ün toplamı 0(sıfırdır). Hârizmî’ye rahmet olsun…
Oysa ailenin çocuk eğitimine devam ettiği, öğretmenin öğretim aşamasını öğrenci seviyesine indirgediği bir eğitim sürecini öğrencinin lehine değerlendirmek kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle öğrencinin eti de kemiği de kendisine aittir. Ne aileye ne de öğretmene... Bize burada lazım olan şey, et ile kemiğin ortaya çıkardığı enerjinin nereye sevk edileceğidir. Bu sevkin sağlıklı olabilmesi için öğrencinin zihin dünyasını eğitmemiz ve ufkunu genişletmiş olmamız gerekiyor. Zira zihni bulanık, işin hakkından gelemeyen bir birey ve et ile kemik arasında sıkışıp kalan bir ruhun eğitim süreci sorgulanmaya değerdir.
Aile okula, okul aileye destek çıkabilecek bir şekilde öğrencinin yetiştirilmesi elzemdir. Öğrencinin şen şakrak geçirmek istediği bu yıllarda neşesini sağlayacak durumları onun takdirine bırakmak da acemice olacaktır. Çünkü öğrenciye nispetle eğitimi ilgilendiren her şey sıkıcıdır. Bu nedenle eğitim ve öğretim sürecinin öğrenciyi cezbedecek bir hale getirilmesi isabetli olacaktır.
Anne baba veya öğretmen olsun fark etmez, öğrencilerimizi yetiştirirken bizleri yetiştirebilecek bir bireyle ilgilendiğimizi unutmamamız gerekmektedir. Zira her anne babada olduğu gibi öğretmenler de öğrencileriyle gurur duymaktadırlar. Bu haklı gururu yaşayabiliyorsak ihmal edilmiş öğrencinin aksi tavırlarında da öğretmen dahil herkesin kendine bazı soruları sorması gerekecektir.
Son olarak, yetiştirdiğimiz öğrencilerimizi hayatın neresinde olursa olsun hayatı anlamaları, değerleri idrak etmeleri ve bir dünya görüşüne sahip olmalarını sağlamak bitmeyen ödevimizdir.